Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Beyazperdedeki o büyük eller, kocaman yürekler…

Babanızın gününü kutlar veya onu hasret ve saygıyla anarken Münir Özkul’a da bir selam göndermenizi öneririm.

Çünkü o “hepimizin babası”; edindiğimiz değerlerde ciddi bir payı bulunuyor.

Uzmanlara göre her insanın iki temel ihtiyacı var: Anne şefkati ve baba onayı… Bunlardan birinden mahrum kalmak kişinin ruhunda derin yaralar açabiliyor. Çocukluğunda bu açıdan eksiklik yaşamayan şanslı azınlık da eninde sonunda ölüm gerçeğiyle yüzleşiyor. Artık hiç kimse annesi gibi üstünü örtmeyecek, babası gibi saçını okşamayacaktır.

Bunların ikisi de çok önemli, ama baba onayının yeri ayrı: İşiyle, özel hayatıyla ilgili meselelerde doğru davrandığını, hayatı makul biçimde yaşadığını bilmeyi kim istemez ki? Belki de en çocuk yanımızdır bu, üstelik yaşlandıkça güçlenir…

İşte bu yüzden “filmlerdeki babalar” anlatılamaz öneme sahiptir. Çünkü onlar aynı yaşta kalabilir, iki değil, 20 kuşağa bile örnek, yol gösterici ve tasdik makamı olabilirler.

Örneğin Kel Mahmut hala hepimizin en önemli öğretmenlerinden biridir. İlk “Hababam Sınıfı” yapılalı neredeyse 40 yıl oldu, ama o, Münir Özkul’un o zamanki fiziğinde, yine o haytaları adam etmeye ve korumaya uğraşıyor. Ve sadece onlara değil hepimize, hayatın en temel değerlerini öğretiyor, örnek oluyor.

Kel Mahmut bekardı, fakat onu “toplumsal baba figürü” olarak benimseyebilmemiz için her özelliğe sahipti, etkisi büyük oldu. Özkul “Gülen Gözler”, “Bizim Aile”, “Neşeli Günler” gibi diğer Arzu Film eserlerinde evli, hatta birkaç çocuğu olan karakterleri canlandırdı, sonuçta zarif bir dönüşümle “hepimizin babası” olmayı başardı.

Özkul’un bu filmlerde canlandırdığı –çoğunlukla Sadık Şendil’in kaleminden akan- karakterlerin ortak özellikleri vardır: Büyük elli, kocaman yürekli, az konuşan ama bakışları güçlü, dimdik durmayı bilen ama ailesi için her fedakarlığa hazır… Ve tabii ki Anadolu kökenli, ille de dar gelirli… Sözün kısası: Olumsuz tarafları törpülenmiş Türk erkeği…

Bu tarif çokça gerçek, epeyce masalsıdır; zaten bu yüzden etkili olmuştur. Tabii ki Türkiye'de yaşayan babaların belki de önemli bir bölümü Mahmut Hoca kadar sevgi dolu ve sorumluluk bilinci gelişmiş kişiler değil, tersine “Çoğunluk”ta Settar Tanrıöğer'in hayat verdiği baba tipi daha yaygın gibi görünüyor; tam da bu yüzden Münir Özkul’un etkisi sürüyor, genç kuşaklar da bir idol olarak ondan yararlanmaya devam ediyorlar. Kendi babaları için aynı şeyi düşünmeseler de Yaşar Usta onlar için kutsal bir değer; “Bak beyim, sana iki çift lafım var!” cümlesiyle başlayan tiradı hala, çeşitli yaşlardan binlerce çocuğun belleğinde…

Çünkü o bilinçaltımıza da yerleşmiş; gerçek yaşamda tam anlamıyla bulamadığımız veya erken yitirdiğimiz “baba onayı”na ilişkin talebi yönelttiğimiz makam, o hepimizin “aile büyüğü”…

O yüzdendir ki Münir Özkul’un önemli bir görevi vardı, özel yaşamıyla da, üstlendiği rollerle de baba imajını kirletmemesi gerekiyordu, o bunu başarmakla kalmadı, aktif oyunculuğu sürdürdüğü yıllarda konumunu güçlendiren projeler seçmeyi de bildi.

Böylece sadece seyirciye değil, filmcilere de örnek oldu: Arzu Film ekolünden gelen Yavuz Turgul’un Şener Şen’le, Çağan Irmak’ın ise Çetin Tekindor’la uyumlu işbirliğiyle yarattıkları baba/dede karakterleri de çok önemlidir.

O yüzden bugün, Özkul’un yanı sıra Şen ve Tekindor’a da saygı sunmak gerekir; iyi ki varlar, hepimize çok şey kattılar…

Haberani.net, 17 Haziran 2012


13 Temmuz 2012 Cuma

Herşey çok güzel olacak / Mazhar Alanson

MFÖ grubunun üyelerinden Mazhar Alanson, ilk oyunculuk denemesini “Arkadaşım Şeytan” (Atıf Yılmaz, 1988) filmiyle yapmıştı. Tam 10 yıl sonra, hem yönetmen Ömer Vargı’nın, hem de Cem Yılmaz’ın ilk filmi olan “Her şey Çok Güzel Olacak”ta dengeli ve sevimli bir performans sergilemekle kalmadı, bestelediği müziklerle de alkış topladı.

Alanson’un bu filmde seslendirdiği birbirinden güzel şarkılardan biri olan “Benim Hala Umudum Var”, filmin sesbandı albümünün de en beğenilen eserlerinden biri oldu.

3 Temmuz 2012 Salı

Komik Bir Hikaye / Queen & David Bowie

Müzikle bir şekilde ilgili olan ve özel olarak tasarlanmış sahnelere bayılıyorum. Müzikal olmayan bir filmde böyle bir sahneye rastlamak, uzun süredir görmediğiniz bir dostun kapıda belirmesine benziyor.

Bu tarz sahnelerin farklı biçimlerine rastladım, Charlie Chaplin’in “Monsieur Verdoux” filmindeki ünlü sahne gibi yaratıcılığın doruklarında gezinen örnekleri de yazacağım ilerde, fakat bu ilk sefer daha bilinen bir biçime göz atalım: Film karakterlerini ünlü bir sanatçı veya gruba benzetmek…

It's Kind of a Funny Story / Komik Bir Hikaye” geçen yıl çekilmiş, kendi halinde bir komedi filmi. Parlak bir iş değil, ama hayli sıcak ve sevimli. Yanılmıyorsam memleket semalarına uğramadı. Bir psikiyatri tesisinde kalmaya başlayan bir delikanlının öyküsünü anlatan filmin bir sahnesinde kahramanımızı müzik terapisine katılmaya zorluyorlar. Devamında gelen sahne Queen grubunun bir klibi gibi düzenlenmiş ve grubun tipik imgelerine çok hoş göndermeler yapıyor. Şarkıyı oyuncular söylüyormuş gibi algılanabilir, değil, “Under Pressure”ın orijinal kaydı (Son yılların yükselen komedi yıldızı Zach Galifianakis, David Bowie kılığına girmiş, ama tabii gene sakallı:)

Sahnenin eğlenceli olmasına aldanmayın, şarkının sözleri hayli sert ve yaman bir sistem eleştirisi yapıyor, incelemenizde fayda var.

İzlemek için buraya tıklayınız (tam değil, ama fikir veriyor)
Queen grubunun Wembley konserinden "Under Pressure" bölümünü izlemek için buraya tıklayınız.