Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

26 Mart 2010 Cuma

Julie & Julia & Nora

Filmi en çok bu nedenle önemsiyorum: Holivud'un genelde yaptığı gibi mutluluk için aşkı adres göstermiyor, aksine kahramanlarının, temelinde aşk olan, mutlu evlilikleri olmasına rağmen huzura kavuşamadıklarını vurguluyor, bunun ancak kişinin potansiyelini hayata geçirmesiyle mümkün olabileceğini söylüyor

Bu filmin DVD’si eşiniz, sevgiliniz için çok uygun bir armağan olabilir beyler, benden söylemesi…

Hele de kendisi, yaşantısından bir miktar bunalmış, yaptıklarıyla yetinmeyen, bir çıkış yolu arayan biriyse, bu filmden çok şey öğrenebilir, ilham alabilir, motive olabilir.

Çünkü bu filmi yapan kişi de bir çıkış yolu arıyordu, ne anlattığını gayet iyi biliyor…

Nora Ephron gazetecilikten gelme, kadın dergilerinde köşe yazıyor, sektöre senarist olarak giriyor, kendi romanından uyarladığı “Heartburn / Kalp Ağrısı”, “Silkwood” gibi birkaç senaryonun ardından beğenilen romantik komedi “When Harry Met Sally / Harry Sally İle Tanışınca”yı kaleme alıyor. O filmin başarısı Ephron’a yönetmenlik yolunu açıyor, “This is My Life”ın ardından, henüz ikinci filmi “Sleepless in Seattle / Sevginin Bağladıkları” ile romantik komedi kategorisine modern bir başyapıt ekliyor.

Fakat devamını getiremiyor: Fantastik komedi “Michael” beğenilmiyor, Hanks/Ryan ikilisini tekrar buluşturan “You’ve Got Mail / Mesajınız Var” romantik komedi hayranlarınca bile sönük bulunuyor, efsane TV dizisi “Bewitched / Tatlı Cadı”yı sinemaya uyarlaması işe yaramıyor. Bu çabalarla 15 yıl geçerken, Ephron bir cenderede kalıyor: Geniş yığınların (daha önemlisi Holivud’un) gözünde o, “sağlam romantik komediler yapan” bir kişi, hem ondan bu bekleniyor, hem de başka türde iş yapamayacağı düşünülüyor, bu türün dışındaki eserleri de maalesef bu iddia sahiplerini haklı çıkarıyor. Oysa artık neredeyse 70’inde, “Aşkın köşe başında olduğunu” anlatan filmlerden daha fazlasını yapma potansiyeli ve arzusu olması doğal. Son sekiz yılda sadece iki film çekmesinden de belli ki o da bir çıkış yolu arıyor, taze bir soluk, yeni bir başlangıç, ikinci bir şans…

Aradığını da buluyor, ortaya bu filmi çıkarıyor.

Sözün özü “Julie & Julia”, doğru bildiği yolda inatla ilerleyen, her şeye rağmen içinden yükselen sesi dinleyen ve sonuçta mutlu ve başarılı olan iki değil, üç kadının hikayesi…

Kesişen hayatlar
Popülist sinemanın sıradan bir neferi değildir Ephron, öncelikle çok iyi bir senaristtir. Hem “Harry”, hem “Seattle”, türü yenilemiş işlerdir, ikisinin de öyküleri ilginç, öyküleme teknikleri ustacadır.

Aynı ustalık “Julie & Julia”da da var.

Öncelikle iki hayatı, yaşamları birazcık keşisen iki kadının, mutluluğu yakalamalarının öyküsünü paralel anlatması çok akıllıca. 1940-50’li yıllarda, eşinin işi dolayısıyla Fransa’da yaşamakta olan Julia Child, Fransız mutfağıyla tanışıyor, aşçı olmaya karar veriyor, ve sonunda Amerikalıların damak zevkini değiştiren bir kitap yazıyor. 2000’li yıllarda ABD’de yaşayan Julie ise, 30’una varmasına rağmen bir küçük memur olmaktan fazlasını yapamadığı için kendini eleştiren, yemek pişirmeyi seven ve Julia’ya hayran bir genç kadın. Bir arkadaşına gıcık olduğu için blog açmaya karar veriyor, onu en çok bu ilgilendirdiği için Child’ın tariflerine göre yemek yapıp sonucunu netten paylaşmaya başlıyor, sonunda yazar oluyor.

İkisi de güçlü, kararlı, inatçı kişilikler... Kendini beğenmiş tipler değiller, yola çıkarken büyük hedefler koymuyor, tersine o hedeflere ulaşabilecekleri söylendiğinde gülüp geçiyor, ünlü bir TV aşçısı veya yazar olabileceklerini akıllarından bile geçirmiyorlar.

Bu başarıları adeta hayat getiriyor onlara.

“Julie & Julia” sıradan bir başarı filmi değil, bu iki kadının üne kavuşmaları önemsiz, daha önemli olan mutluluğu yakalamaları, kendi yollarını çizip inatla ilerlemeleri.

Filmi en çok bu nedenle önemsiyorum: Pek çok Holivud filminin yaptığı gibi mutluluk için aşkı adres göstermiyor Ephron, aksine kahramanlarının, temelinde aşk olan, mutlu evlilikleri olmasına rağmen huzura kavuşamadıklarını vurguluyor, bunun ancak içsel sesin dinlenmesi ve kişinin potansiyelini hayata geçirmesiyle mümkün olabileceğini söylüyor.

Ve cümlelerini “mutfağın içinden” kuruyor, yemek pişirmek gibi çoğu insanın küçümseyebileceği bir eylemi baş tacı ediyor. Beste veya resim yapmak için gereken türden çok özel bir yeteneği yoksa bile kişinin, her gün yüz milyonlarca insanın yaptığı bir işten ötesi elinden gelmiyorsa bile, eğer bu onu mutlu ediyorsa, yemek yaparak da kendi yolunu çizebileceğini anlatıyor.

Ve bu filmi Holivud’da yapıyor, başarı ve gücü bu kadar abartan bir kültürde yetişmiş olmasına rağmen bu cümleleri kurabiliyor.

Ve satır aralarına ABD tarihinden notlar düşüyor: 2. Dünya Savaşı (McCarthy dönemi) ve 11 Eylül sonrası korku/paranoya/delilik ortamı yaşanırken bu iki kadının insanın en temel gereksinimlerinden birine tutunmaları, çok anlamlı.

“Doubt / Şüphe”de de birlikte oynayan Streep ve Adams, iyi bilinen oyunculuk yeteneklerinin zirvesindeler yine. Bu çalışmasıyla 16. kez Oskara aday gösterilen Streep’e özellikle dikkat çekmek isterim, gerçek Julia Child’ın görüntülerinden yararlanarak rolüne hazırlandığı çok belli, neredeyse her sahnesinde insanın ağzı açık kalıyor.

4 kez Oskara aday olup bir defa kazanmış kostüm tasarımcısı Ann Roth, iki kez Oskara aday gösterilmiş görüntü yönetmeni Goldblatt gibi isimlerden oluşan ekipten ve tabii ki –başta Tucci olmak üzere- yan rollerdeki oyunculardan üstün performanslar çıkaran Ephron, sağlam bir “dönüş” filmi yapmış, umarım başyapıtlarından bir kısmını 70 yaşından sonra veren Clint Eastwood’unki kadar uzun ve verimli bir kariyeri olur.

Mart 2010

Senaryo ve yönetim: Nora Ephron (Julie Powell ‘ın "Julie & Julia", Julia Child ve Alex Prud'homme’un "My Life in France" isimli kitaplarından); Yapımcılar: Nora Ephron, Laurence Mark, Amy Robinson, Eric Steel; Görüntü yönetmeni: Stephen Goldblatt; Müzik: Alexandre Desplat; Kurgu: Richard Marks; Oyuncular: Meryl Streep (Julia Child), Amy Adams (Julie Powell), Stanley Tucci (Paul Child), Chris Messina (Eric Powell), Linda Emond (Simone Beck), Helen Carey (Louisette Bertholle), Mary Lynn Rajskub(Sarah), Jane Lynch (Dorothy McWilliams); 2009 ABD yapımı, 123 dakika

3 yorum:

  1. Çok başarılı ve insana gerçekten ilham ve en önemlisi moral veren bu film için Tamer'in ne zaman yorum yapacağını merakla bekliyordum açıkçası. Dikkatinden kaçmayacağından da adım kadar emindim.
    Her ne kadar evli erkeklere eşleri için bir hediye olarak tavsiye edilse de, hayattan biraz olsun sıkılan diğer erkekler için de keyifli bir kaçamak imkanı sağlıyor film.
    Aslında modern zamanın gerektirdiği yaşam koşullarına karşı insanların nefes almak için neler yapabileceğine dair ipuçlarını içeriyor film. Ayrıca Fransız mutfağının mükemmel örneklerini görmek insanın iştahını da açıyor.
    Film kahramanının, editörü beklerken yaşadıklarını ve sonucundaki sahne ile annesiyle yaptığı telefon görüşmelerindeki tanıdık durum ise en beğendiğim sahneler oldu.
    ben de herkese tavsiye ederim...İyi seyirler...
    hakkı

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Hakkı, çoğu insanın hiç de önemsemediği bir filmi ciddiye alman ve yorum yazman beni çok sevindirdi. Biz iki erkek bu "kadın filmi"yle kadınlardan daha fazla ilgilendik anlaşılan:)

    YanıtlaSil
  3. selamlar... Nedense bu filmi çok önemsedim, işçiliğindeki kusursuzluğun yanı sıra Nora Ephron'un filmografisindeki en önemli dönüşüm noktalarından biri olduğunu düşünüyorum. Her sanatçının kırılma noktaları olduğunu düşünürüm, bunun yaşla ya da deneyimle ilgisi yok. Bu filmle Nora Ephron kariyerinde birkaç seviye birden atlamış. Hem dili hem de ulaştığı ustalık açısından. Son derece titiz ve detaylı bir prodüksiyon dizaynı var yapımın. Oyuncuların nerdeyse tamamı üst seviyede performanslar sergilemiş. En çok da finalini beğendim. Prodüksiyon kalitesinde ulaşılan nokta bence bu filmin klasikler arasına girmesine yol açacaktır.

    YanıtlaSil