Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

13 Kasım 2009 Cuma

"Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü"

Aynen "Keloğlan Kara Prense Karşı"nın yaptığı gibi "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü" de geçmesi gereken asıl ders olan "tarihsel gerçekliğe uygunluk"tan da sınıfta kalıyor. Filmde işlendiği haliyle örneğin Bacılar'ın ve Ahilik teşkilatının gerçekliğe uygun olmadığını konunun uzmanları medyada belirtiler zaten

Reklamcı geçmişindeki parlak başarılar dolayısıyla Ezel Akay henüz film çekmemişken Türk sineması adına umut beslenen isimler arasında yerini almıştı. "Neredesin Firuze" ile bu umudu epey azalttı ve şimdi de "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü" ile kalan kredisini de bitiriyor.

Filmde, yaratıcıları Levent Kazak ve Ezel Akay'ın zihniyetini ele veren bir dizi sahne var: Nilüfer Sultan'ın herkesin ortasında seferden dönen eşi Orhan Gazi'nin kucağına atlaması bunların en göze çarpanı. Orhan Gazi gibi tarihi kişilikler belirli bir "karizma"ya sahiptirler, yönettikleri toplumun ortasında eşlerine öyle sarılmaz, kucaklayıp koştura koştura yatağa gitmezler. Ama filmde nedense gidiyor!.. Yani diğer pek çok şey gibi Orhan Gazi de "hafifletilerek" ele alınmış.

Dahası var: Ayşe Hatun ile Nilüfer Sultan'ın Kadı Pervane'nin çevirdiği dolapları konuştukları sahnede Nilüfer Sultan ağda yapmaktadır! Niyeyse!.. Yine ikisinin Hacivat ile Karagöz'ün kaderleri hakkında konuştukları sahnenin mekanı ise hamamdır!..

Uzatmaya gerek yok: Filmin bu ve benzeri turistik-erotik mekan ve faaliyetlerden medet uman bir sinema anlayışına yaslanılarak üretildiğine son bir örnek olarak Karagöz'ün, Hacivat'ın çantasından düşen prezervatifi şaşkın şaşkın incelemesini verelim.

Ve şu soruyu soralım: Karagöz prezervatife bakınca ne oluyor? Neden böyle bir trük koymuşlar filme? O görüntüyü izlediğinde seyircinin katıla katıla güleceğini mi ummuşlar?..

Zaten film daha ilk sahnesinde kendini ele veriyor: Ayşen Gruda'yı bir Türkmen Şaman rolünde gördüğümüz anda dünyamız başımıza yıkılıyor. Gruda ne kadar Şamansa, belirli bir büyü uygulayarak iletişim kurduğu cin de o kadar cin (O cini görmeyene anlatması çok zor, bildiğimiz hiçbir şeye benzemiyor, korkunç deseniz değil, heybetli hiç değil, komik zaten değil... acayip bir şey!)

Kostüm ve mekanlar tarihi gerçekliğe uygun olsun diye bu kadar uğraşan ve para harcayan yapımcılar, keşke Türki cumhuriyetlere kadar bir uzanıp örneğin Özbekistan'da bugün de canlılığını koruyan Şamanizm'i yerinde inceleselermiş; o zaman belki, Şamanizm'in, -sandıkları gibi- tuhaf kostümlerle komik danslar yapmak olmadığını anlarlardı. (Zaten günümüz Türk sinemasının en ilginç özelliklerinden biri de bu: Her nedense sinemacılarımız anlamadıkları konulara ısrarla el atıyor, üç beş araştırmayla yetinip ortaya böyle garabetler çıkarıyorlar!..)

Sinemamızın emektar isimlerinden Ayşen Gruda'ya hiçbir itirazım olmaz normalde; tersine kendisini birkaç ay içinde ikinci kez bir sinema filminde izlemekten mutluyum. Sorun Gruda'da değil, yanlış oyuncu seçiminde. Gerek zihinlerimizdeki imajı, gerekse fiziksel özellikleri dolayısıyla Gruda, Şaman rolünde inandırıcı olamaz, zaten olamıyor da...

Aynen Şebnem Dönmez'in Ayşe Hatun rolüne uymadığı gibi. Bacılar elde kılıç şehri koruduklarına, yeri geldiğinde tekme-yumruk erkeklerle dövüştüklerine göre o kadınlar birliğinin komutanının başka tür bir karizmaya sahip olması gerekir. Aynı biçimde Orhan Gazi de Ragıp Savaş'ın sahip olduğundan farklı bir fizikselliği gerektirir... Örneğin yan rollerden birinde karşımıza çıkan Serdar Gökhan'ın gençliği gibi bir fizik... Çünkü öyle adamlar ağırbaşlı, oturaklı olur.

Bu üç oyuncuda (ve yan rollerdeki başka bazılarında) iki sorun var: Canlandırdıkları karaktere uymadıkları gibi, oyunculuklarıyla da bugünün insanlarını canlandırıyorlar, 14. yüzyılın kişilerini değil.

Zaten filmin genelinde öyle bir hava var: Örneğin Hacivat zamparaymış ya, çapkın bir kişilik olarak duruşu, tavırları günümüz insanından hiç farklı değil. Bu sorunun sadece oyunculuklarla da ilişkisi yok: Neredeyse tüm karakterlerin bakışları, edaları gibi, replikleri de günümüze uygun, esprilerin çoğu da.

Sadece masal
Aynen "Keloğlan Kara Prense Karşı"nın yaptığı gibi "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü" de geçmesi gereken asıl ders olan "tarihsel gerçekliğe uygunluk"tan da sınıfta kalıyor. Filmde işlendiği haliyle örneğin Bacılar'ın ve Ahilik teşkilatının gerçekliğe uygun olmadığını konunun uzmanları medyada belirtiler zaten. Hatta gölge oyunu uzmanları, Karagöz ile Hacivat'ın filmin finalinde giydiği kostümlerin ters olduğunu açıkladılar. Aslında özellikle bu sonuncusunu "zurnanın zırt dediği yer" olarak kabul edip filmin tarihe uygunluğunu tartışmaktan vazgeçebiliriz, devenin burası bile eğriyse, neresi doğru olacak ki?.. İş bu noktadaysa filmin senaristlerine Ayşe Hatun'un neden "gizli Hıristiyan" olduğunu sormanın bir anlamı kalır mı?..

Hele de Levent Kazak, "Bu sadece bir masal, filmler tarihi birebir yansıtmak zorunda değil" diye buyurmuşken... Bu da bu dönem -bazı- Türk sinemacılarının ortak özelliklerinden biri, biraz eleştirilince bu türden cümlelere sığınıyorlar. Hatırlarsanız "Keloğlan"a yöneltilen eleştiriler üzerine Özcan Deniz eserin bir "çocuk filmi" olduğunu iddia etmişti, savunma babında. Sanki memlekette, bizzat kendisinin kadın külodu kokladığı sahne ve benzerlerine sinema tarihinde hiçbir çocuk filminde rastlanmadığını bilen bir tek kişi bile yok... Kazak'ınki de o hesap: Az bildiği bir konuyu, uzmanlara danışmadan işliyor, tarihi alt üst ediyor, utanmadan Cevdet Kudret'in konuyla ilgili üç ciltlik incelemesini özellikle okumadığını açıklıyor... sonra neymiş efendim, bu bir masalmış... Sanki memlekette masal nedir bilen bir tek kişi bile yok...

Sorun eleştiri sahiplerinde değil, filmin ardındaki zihniyette. Kazak ve Akay gibilerin tarihe, Hacivat-Karagöz gibi hem tarihi, hem kültürel kişiliklere, ve aslına bakarsanız sinema sanatına ve de seyirciye saygıları yok. Olsaydı, projeye başlarken, daha filmin hikayesinin bir cümlesini bile yazmadan evvel ortaya çıkacak eserin "proje değerini" sorgulamakla işe başlarlardı: Bu nasıl bir film olacak? Hedef kitlesi ne olacak? Filmin tarihe yaklaşımı nasıl olacak? Karagöz ve Hacivat nasıl ele alınacak? Filmin nasıl bir "havası" olacak? Dönemin çok kültürlülüğü ve karmaşası nasıl işlenecek?

Bu ve benzeri sorular sorulmuş olsa, tutarlı bir film çıkardı ortaya, şimdiki gibi ne idüğü belirsiz bir yapıt değil. Bu ve benzeri sorular sorulmuş olsa, tarihin en trajik vakalarından biri hakkında komedi yapmanın, "Titanik"i güldürü malzemesi olarak işlemekten farksız olacağını anlarlar...

Ve olgun, ağırbaşlı, oturaklı bir film yaparlardı.

Şimdiki halde ise elimizde, hafif, geveze, zevzek bir film var.

Bu sonucu, örneğin Ayşe Hatun'a, Karagöz'le Hacivat'ı kurtarmaya yanaşmayan Nilüfer Sultan'ın saçını kestirmeleri gibi hafiflikler yüzünden kendileri yaratmışlar. Veya örneğin yanlış oyuncu seçimi, Şaman kadının (Gruda) trajik sonunu (diri diri gömülmesini) de hafifletiyor.

Böyle bir konuyu ele alan bir sinema filminden geriye sadece Haluk Bilginer ustanın performansının kalması, bir yandan çok şaşırtıcı, öte yandan çok da doğal...

Film, başta belirttiğim popülist zihniyetin eseri olduğu için farklı bir sonuç elde edilemezdi zaten.

Film+, sayı: 13, Nisan 2006

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü
Yönetmen:
Ezel Akay; Senaryo: Levent Kazak, Ezel Akay; Yapımcılar: Bahadır Atay, Serkan Çakarer; Görüntü yönetmeni: Hayk Kirakosyan; Müzik: Ezel Akay; Kurgu: Mustafa Presheva; Oyuncular: Haluk Bilginer (Karagöz), Şebnem Dönmez (Ayşe Hatun), Beyaz (Hacivat), Güven Kıraç (Kadı Pervane), Ragıp Savaş (Orhan Gazi), Ayşe Tolga (Nilüfer Hatun); 2006 Türkiye yapımı, 135 dakika; Gösterim tarihi: 17 Şubat 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder