Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

15 Ocak 2010 Cuma

"İçerdeki Adam"

Tam da senaryonun bu durumu yüzünden o sihirli dokunuşu gerçekleştirebilecek bir yönetmen gerekiyor ki film etkili olabilsin. O mesafeli tavrı yüzündendir ki Spike Lee projenin gerektirdiği zanaatı ortaya koyamıyor

Spike Lee'ye Özgün Senaryo dalında Oscar, Yönetmen ve Senaryo dallarında Altın Küre adaylığı kazandıran 1989 yapımı "Do The Right Thing-Doğruyu Seç" iyi bir film ve birkaç açıdan önemli bir eserdi: Afrikalı-Amerikalıların günümüz ABD'sindeki yaşamlarına çok içerden bir bakış atıyor, iyi gözlemlenmiş bir sosyal tablo çiziyor, şiddetin insanların içinde neden ve nasıl biriktiğini ve patlamak için nasıl bahane aradığını gösteriyordu. Ana karakterleri arasında örneğin İtalyan kökenli Amerikalıların da bulunduğu hikayeye Lee'nin tarafsız yaklaşımı ise ayrıca takdire şayandı.

Üç kelimeyle "delifişek, bağımsız, usta işi" diyebileceğimiz o film Spike Lee adını sinemaseverlerin belleğine kazımış, ülkemizde filmleri pek gösterim şansı bulamasa da kendisini takip edilmesi zorunlu yönetmenler arasında sokmuştu.

Aradan 20 yıla yakın süre ve yaklaşık 20 sinema filmi geçti; çoğu sinemasever TEZY listesinden Lee'nin adını çoktan sildi.

Çünkü Lee bu 20 yılı, "eh işte" denebilecek yapımlarla "bunu Spike Lee nasıl yapar" dedirten cinsten filmler arasında gidip gelerek, bağımsız sinemacı olmaktan adım adım uzaklaşarak geçirdi.

Artık filmlerinde yukarıda sıraladığım üç özelliğe rastlanmıyor.

Hem de uzun süredir.

Bu nedenle, "Inside Man" projesinde beni sevindiren tek yan, Spike Lee'nin yüksek bütçeli bir stüdyo filmi yönetmeyi kabul etmesi oldu. Bağımsız kalmamak insanların kişisel tercihi, yargılanacak tarafı yok; madem Lee bunu arzu ediyor, artık stüdyo filmleri çeksin. Bence bu, -tavır itibarıyla- bağımsız olup olmadığı tartışmaya açık filmler yapmasından daha iyi bir şey, en azından seyircinin ve eleştirmenlerin boş hayallere kapılmasına yol açmıyor.

Çeksin ama, o işin gereklerini yerine getirsin...

İki cami arasında
Hikayesini öğrendiğinizde "İçerdeki Adam"dan beklentiniz sınırlanıyor zaten. En iyi ihtimalle zekice yazılmış bir soygun hikayesi seyredeceğiz. Filmin siyasi ya da sosyal konulara girmeyeceği belli, böyle bir filmi çekmeyi kabul eden bir yönetmenden bağımsız sinemacı tavrı zaten beklenmez; öyleyse sorun yok. Film iyiyse alan razı, satan razı pozisyonunu yaşayabiliriz.

Senaryoda zeka pırıltılarına rastlanıyor, perdeyi usta oyuncular dolduruyor, fakat film kötü.

İyi de neden?

Sorun yine Spike Lee'den kaynaklanıyor. Hazırlıklara başladığında "Ben bu projeye mesafeli yaklaşacağım" diye yemin etmiş sanki; gerekli hiçbir yerde derinleşmeden, oyuncuların performansını artırabileceği anlarda bunu talep etmeden, kısacası etliye sütlüye karışmadan bitirmiş filmi. Birkaç yerde bağımsız sinemacı tavrı değil ama hala bağımsız olduğu rüyasını gören yönetmen tribi var, örneğin Madeline ile Belediye Başkanı'nın ayakta konuştukları sahnede kamerayla çevrelerinde sayısız kez dönüyor nedense.

Yani bağımsızlığa sırtını dönmüş ama "memur" Hollywood yönetmeni olmayı da kabullenememiş. İki cami arasında beynamaz konumunu sürdürüyor.

Sonuç olarak ben kamera arkasında örneğin "The Usual Suspects-Olağan Şüpheliler" ile görkemli bir çıkış yapıp "kaçış sinemasının" günümüzdeki en parlak örneklerinden "X-Men" serisinin ilk iki filmini çeken Bryan Singer'ınkine benzer delikanlı bir tavır koyabilecek bir yönetmen olmasını yeğlerdim. Öyle ya, madem büyük bütçeli stüdyo filmi çekiyorsun, kişiliğinin renkli kısımlarını ört, gerekeni yap. Egondan vazgeçemiyorsan da stüdyo filmi çekme; alnına silah dayamıyorlar ya?

Usta işi aksiyonlar yöneten Michael Bay, Simon West gibi isimlerden birine de razıyım aslında.

Fakat işin kötüsü bu projeye onlar uygun değil. "İçerdeki Adam"ın o kadar ilginç ve zor bir senaryosu var ki, macera, polisiye gerilim gibi türlere de, o türün boyutlarını aşan bir dokunuş ekleyebilen bir yönetmeni gerektiriyor, biraz ayıp olacak ama derdimi ifade edebilmek için söylüyorum, Alan Parker, Ridley Scott ayarında birini (Ki zaten ilk yönetmen Ron Howard imiş, "Cinderella Man"i daha cazip bulup projeden ayrılmış).

Bunun nedeni filmin hikayesi. En başta adamlar bankaya giriyorlar, oradan itibaren "bu iş nasıl çözümlenecek" beklentisi başlıyor ve finale kadar sürüyor. Soluk soluğa izlenecek bir gerilimin veya seyirciyi koltuklarına çivileyecek bir serüvenin malzemesi zaten hikayede yok. Senaristin belli alanlara girmeme kararlılığı yüzünden sosyal gözlemler veya insan ruhunun karanlık labirentlerinde dolaşmalar falan da hak getire...

Tam da senaryonun bu durumu yüzünden o sihirli dokunuşu gerçekleştirebilecek bir yönetmen gerekiyor ki film etkili olabilsin.

O mesafeli tavrı yüzündendir ki Spike Lee projenin gerektirdiği zanaatı ortaya koyamıyor.

Ve böylece ortaya, bize, banka soymaya ilişkin ilginç birkaç teknik öğrenmekten başka bir şey katmayan bir film çıkıyor.

Bundan da şikayetimiz olmayabilirdi; fakat çok kötü kaçan bir fırsat da var ki bahsetmeden geçemeyiz: Usta oyuncuların hiçbir derinliği olmayan kişilikleri canlandırdığı bu filmin insanı gerçekten kendine hayran bırakan tek bir karakteri var, o da soyguncuların şefi Dalton. Zekası, soğukkanlılığı, kararlılığı ile Dalton, gördüğüm en etkileyici karakterlerden biri. Ama iki eksiği var: Bankanın sahibi Case'in gizli geçmişini nereden bildiğini ve neden bununla ilgilendiğini senaryo bize açıklamıyor. Dalton'u canlandıran oyuncunun da hikaye gereği filmin çok büyük bir bölümünde yüzünü örten bir maskeyle oynaması gerekiyor.

Ve o oyuncu Amerikan sinemasının son yıllarda çıkardığı en parlak isimlerden biri, en son "Sin City"de izlediğimiz Clive Owen.

Film+, sayı: 15, Haziran 2006

Inside Man / İçerdeki Adam
Yönetmen:
Spike Lee; Senaryo: Russell Gewirtz; Yapımcı: Brian Grazer; Görüntü yönetmeni: Matthew Libatique; Müzik: Terence Blanchard; Kurgu: Barry Alexander Brown; Oyuncular: Denzel Washington (Dedektif Keith Frazier), Clive Owen (Dalton Russell), Jodie Foster (Madeleine White), Christopher Plummer (Arthur Case), Willem Dafoe (Yüzbaşı John Darius), Chiwetel Ejiofor (Dedektif Bill Mitchell); 2006 ABD yapımı, 129 dakika; Gösterim tarihi: 28 Nisan 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder