Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

18 Aralık 2009 Cuma

“Değer karmaşası” ve “Sürü”

Güney’in yazgısı hep aynıydı: Ya putlaştırıldı ya da dışlandı… İşin garibi onu bir zamanlar putlaştıranlarla bugün filmleri yeniden gösterime çıktığında görmezden gelenler arasında ortak isimler vardı…

“Bunu hak ediyor mu?”

“Sürü”yü izlerken kendime defalarca sordum bu soruyu. Yıllar sonra yeniden gösterime girerken yalnızca iki sinemada, üstelik ticari potansiyelin düşük olduğu bilinen Dilbazlar ve Ortaköy Kültür Merkezi’nde gösterilmeyi hak ediyor mu bu film? Yenilenen, çağdaş düzeyi yakaladığı bilinen “güzide” salonlarımıza girememeyi hak ediyor mu? “Cicili bicili” Hollywood ürünlerini “cici” salonlarda izleyen bizler, neden “Sürü”yü, yeni açılmış, “matineleri devamlı” bir sinemada ve “garip bir sohbet havası içinde” seyretmek zorunda kalıyoruz?

Bu filme giden seyirci bunu hak ediyor mu? “İyi yerli film” izlemek isteği duyan ve çoğu “Sürü”yü ilk kez gören -bizim gibi- genç kuşak izleyiciler, filmle bir kez daha buluşma arzusundaki orta yaşlı seyirciler ve salt Yılmaz Güney hayranı oldukları için salona doluşanlar bu sinemadaki “hava”yı hak ediyorlar mı?

“Hâlâ Yılmaz Güney filmi mi seyrediyorsun?” küçümsemesini hak etmek için ne yaptık?..

“Sürü”den söz ediyorum… 1990 yılında, 4. Ankara Film Şenliği Komitesi’nce düzenlenen “En İyi 10 Türk Filmi” soruşturmasında “Tüm zamanların en iyi Türk filmi” seçilen “Sürü”… Sinema tarihimizdeki onurlu yeri, sinemamızın en başarılı yapıtlarından olduğu tartışmasız kabul edilen “Sürü”… Sinemamızın yurtdışında en yaygın gösterilmiş, en yüksek sayıda festivale katılmış ve ödüllendirilmiş filmlerinden biri olan “Sürü”… Yurtdışı ödülleri arasında, 32. Locarno, 10. Antwerp ve 1980 Londra Film Şenlikleri’nde aldığı üç En İyi Film ödülü bulunan “Sürü”… Tüm yapıtları on yıl boyunca yasaklanmış, adı unutturulmaya çalışılmış Yılmaz Güney’in ürettiği projelerden belki de en iyisi, Zeki Ökten’in yönettiği tüm filmler içinde belki de en başarılısı olan “Sürü”… Bir garip yalnızlık, yalıtılmışlık, tuhaf bir küçümseme, terk edilmişlik… “Sürü” bunları hak ediyor mu?

Kendimizle yüzleşmenin zamanıdır…

Yılmaz Güney’in yapıtlarıyla ancak 3-4 yıl önce tanışabilmiş bir kuşağa mensubum. Güney salt “devrimci sanatçı” olarak alkışlanır, “putlaştırılırken” “orada” değildim. O tavrı hak etmediğine inanıyorum. Bugün anlamsızca küçümsenir, yalnızca “politik sanatçı” kimliğine indirgenmek istenirken “burada”yım. Bu tavrı da hak etmediğine inanıyorum. İnandığım tavrı yalnız ben değil, pasifist olmakla suçlanan kuşağımın bir bölüm insanı da sürdürüyorlar: Eskiden yalnızca adıyla ve hakkında söylenen birkaç küçük şeyle tanıyorken “unutmamaya” çalışıyorduk Güney’i; bugün filmleri yeniden gösterilirken de yanındayız. Onu “sinemacı” olarak tanıdık ve seviyoruz…

Dün ve bugün, olduğu yerden çok yukarılarda ve çok aşağılarda olduğu kanıtlanmaya çalışılırken Yılmaz Güney hep aynı yerdeydi: Kendi düzeyinde… “Türk sinemasının en iyi yönetmeni” denildiğinde de, “politik yandaşları tarafından şişirilmiş bir balon” olduğu söylendiğinde de aynı yerdeydi o: Belli bir tarzın, “toplumcu gerçekçi” sinemanın ülkemizdeki en yetkin ürünlerini veren yönetmenlerden biriydi; iyi bir senaryocuydu, erkek oyuncularımız içinde en iyiler arasında çok üst sıralardaydı.

Ama Türk sinemasını “başlatan” o olmadığı gibi, toplumcu gerçekçiliği sinemamıza onun getirdiği de doğru değildi. “Hapishaneden film yönetilemeyeceği” doğruydu; “Sürü”, “Düşman” ve “Yol”un “Bir Yılmaz Güney filmi” oldukları doğru değildi. “Yılmaz Güney olgusu” değerlendirilirken, Çirkin Kral dönemindeki filmleri de, “Arkadaş” da, “Umut” da, “Yol” da, “Duvar” da dikkate alınmalıydı; “yeterince” alınmadı…

Güney’in yazgısı hep aynıydı: Ya putlaştırıldı ya da dışlandı… İşin garibi onu bir zamanlar putlaştıranlarla bugün filmleri yeniden gösterime çıktığında görmezden gelenler arasında ortak isimler vardı…

Güney’le çalışan, senaryolarını filme aktaran yönetmenler de başka bir haksızlıkla karşılaştılar; bugün bile çoğu seyirci için, örneğin “Sürü”, örneğin “Yol” “Yılmaz Güney filmi”dirler (“Sürü”nün afişinde Güney’in adı en tepede ve kocaman yazılmışken, Zeki Ökten’in adının aşağılarda küçücük yer alması ne menem bir haksızlıktır?..).

Tüm bunlar yaşandı, geçti ve bugün bu noktadayız: “Sürü”, yalnız o mu, “Umut”tan “Baba”ya, TV’de, sinemalarda gösterilen, videosu yayımlanan, senarist, oyuncu ya da yönetmen olarak jeneriğinde Yılmaz Güney’in adı bulunan tüm filmler hak etmedikleri bir ilgisizlikle karşı karşıya…

Şimdi kendimize soralım: bu ilgisizlikte, unutturulmaya çalışılmasının, yıllarca yasaklanmasının yanında “putlaştırılmasının” da payı yok mu? Değer karmaşasından kurtulalım artık; yerli yerine koyalım olguları. Güney’in yasaklanmasına karşı durduk; Şerif Gören’in hakkı olan Altın Palmiye’yi alamamasına da isyan edelim.

Bence:

1. “Sürü” toplumcu gerçekçi sinemanın yetkin örneklerinden biri, “başyapıt” tanımlamasını hak eden bir eserdir.

2. “Sürü” izleyebildiğim kadarıyla sinemamızın en iyi filmlerinden biridir.

3. Filmin bu başarısında yönetmen Zeki Ökten, senarist Yılmaz Güney’den çok daha fazla pay sahibidir.

4. Filmin bir unsuru olarak “Sürü”nün senaryosu karşılaştığım en başarılı Türk filmi senaryolarındandır.

5. İzzet Akay’ın görüntüleri, Livaneli’nin müziği, sinemamızın genel düzeyinin hayli üstünde çalışmalar olarak sivrilmekte, diğer tüm öğeleriyle de filmin dört dörtlük bir ekip çalışmasının ürünü olduğu açıkça görülmektedir.

6. Tarık Akan, Melike Demirağ, Yaman Okay ve ille de Tuncel Kurtiz’in oyunları ise olağanüstüdür…

Yukarıdaki maddeler Yılmaz Güney olgusunu ve özelde “Sürü” filmini objektif değerlendirebilme çabasına kişisel katkımı oluşturuyor.

Sıra sizde; buyrun!

Kolayca “yaşşa” dediklerini üç gün sonra “tu kaka” ilan edenler, özeleştiri veremediği, açıkça eleştiri getiremediği için “yontu”laşanlar…

Önden buyrun lütfen!..

Özgür Gündem, 31 Mayıs 1992

Sürü
Yönetmen:
Zeki Ökten; Senaryo: Yılmaz Güney; Görüntü yönetmeni: İzzet Akay; Müzik: Zülfü Livaneli; Oyuncular: Tarık Akan, Tuncel Kurtiz, Melike Demirağ, Şenel Gökkaya, Yaman Okay, Levent İnanır, Erol Demiröz, Güler Ökten, Savaş Yurttaş, Levent Yalman; 1979 Türkiye yapımı, 130 dakika; Yapımcı firma: Güney Film; Dağıtımcı firma: UIP; Gösterim tarihi: 22 Mayıs 1992

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder