Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

4 Aralık 2009 Cuma

Keseni doldur: “Othello”

Mağripli, yaşamı savaşlarda geçmiş bir komutanla, Venedik’li, yaşamı saray entrikaları arasında geçmiş Iago’nun karşılaşmasında, yücelikle alçaklığın, saflıkla yalanın karşı karşıya geldiğini, o eski, temiz değerlerin, -o dönem için- modern dünyanın değerleri karşısında nasıl etkisiz kaldığını anlamamış, o yüzdendir ki filmine, bir çeşit “Muhsin Bey” hüznü ve düş kırıklığı katamamıştır

Shakespeare’i sinemaya uyarlamak güç bir iş. Zorluk, tiyatro diliyle anlatılmış olanı sinema diliyle anlatmak zorunluluğundan kaynaklanıyor öncelikle, ki bu, tiyatrodan yapılan tüm uyarlamalar için geçerli. Tiyatrodan uyarlama yapmak, uzun konuşmalarla ilerleyen sahneleri bölmek, diyalogları azaltmak, mekan sayısını artırmak, metne hareket katmak ya da çoğaltmak vb. önlemler alınmasını gerektiriyor çünkü iki sanat dalının yöntem, biçim ve dilleri çok farklı.

Üstelik sinema kapsadığı ve yardımlaştığı tüm diğer sanat dallarından adamakıllı kopmuş, kendi alanının sınırlarını iyice genişletmiş bir noktada; sinema seyircisinin de uzun diyaloglara, “teatral” durum ve oyunculuklara tahammülü yok.

Bu karşıtlığa Shakespeare’in gücünden kaynaklanan başka zorlukları da eklemek gerekiyor. Shakespeare kendi alnında çok güçlü bir yazar, temalarını tiyatro diliyle işlenebilecek en üst düzeyde ele alıyor, yapıtlarını imrenilecek bir bütünlüğe ulaştırıyor, olayları çağdaş sinemanın da uygulamaya çalıştığı tekniklerle, kurgu biçimleriyle ilerletiyor, sonuçta ortaya dört dörtlük bir metin çıkarıyor.

Tiyatro diliyle anlatılmış, gücünü buradan alan, o yüzdendir ki sinemaya aktarılması daha da zorlaşan metinlerdir Shakespear’in oyunları, özellikle başyapıtları, “Macbeth”, “Othello” ya da örneğin “Hamlet”... Bu örneklerde sinemacıyı yeni zorluklar bekler, çünkü güçlü karakterler, güçlü trajediler yaşamaktadırlar, ama bunlar kısıtlı mekanlarla ve uzun diyaloglarla anlatılmıştır, sinemaya uyarlanırken değişiklikler yapmak zorunludur, fakat yapılacak eklemelerin, kesintilerin, Shakespeare’in dünyasına uygun ve onun yazdıkları kadar güçlü olması gerekir, yoksa metinlerin içini boşaltmış olursunuz. Hele de neredeyse birebir bir uyarlama yapmak hedefleniyorsa.

Oyunculuktan gelme taze yönetmen Oliver Parker da başarısız bir Shakespeare uyarlamasıyla karşımızda. “Othello” yeterince iyi bir film değil, ama daha da kötüsü, Shakespeare’e aykırı, hatta ters öğelerle doldurulmuş bir çalışma.

Shakespeare’e ters öğeler
Parker’ın elindeki metni sinemaya uyarlarken, senaryo yazımı öncesindeki süreci yeterince değerlendirmediği görülüyor. O süreçte, Shakespeare’in bu metinde hedeflediği ve başardığı her şeyi dikkatle incelemesi, üzerlerinde uzun uzun çalışması, tüm bunları sinemaya nasıl aktarabileceğinin yollarını bulması gerekiyordu. Aynı biçimde yapacağı kısaltmaları, -gerekiyorsa- ekleri belirlemesi, bunların Shakespeare’e uygun düşüp düşmediğini tekrar tekrar sınaması da zorunluydu.

Parker bu çalışmanın üstesinden gelememiş. Orijinal bölümde gereksiz bulduğu bölümleri atmış, sahneleri bölmüş ve kendince eklemelerle sahneleri zenginleştirmiş. Hemen belirtmeli, tüm bu çalışmada yönetmenin aldığı neredeyse her karar hatalı, en azından çok tartışmalı...

Yaptığı eklere bakalım: Filmde birkaç ikili konuşma sahnesinde, her şey Shakespeare’in yazdığı gibi gerçekleşirken, sahnelere silah eklemeyi yeğlemiş Parker. Örneğin Othello, Iago kendisini Cassio ve Desdemona konusunda ilk kez uyarırken revolverini doldurmaktadır, “Tanrı hakkı için, öğreneceğim aklından geçenleri” derken de silahını Iago’nun göğsüne doğrultur!..

Böyle bir konuşma içerisinde “komutan”ın eline silah verip “çavuş”una doğrultturmak, ciddi bir hata; Parker, Othello’nun içindeki gücü anlayabilmiş olsa, silahına bu kadar kolay el atmayacağını, çünkü bakışlarının yeterli olacağını bilirdi. Çünkü Othello, karşılarında boynunun kıldan ince olduğu senatörlerden Desdemona’nın Kıbrıs’a onunla birlikte gitmesini talep ederken şu sözleri edebilecek güçte biridir: “Bu ciddi ve büyük işi, o benimle diye, savsaklayacağımı düşünmekten Tanrı sizi korusun.”

Yalvarmak, yaltaklanmak, alttan almak yoktur Othello’nun kitabında, çünkü o baştan aşağı güçtür; sevdiği kadını ve hatta kendisini de yok edebilecek bir güçle doludur. O yüzdendir ki Desdemona’yı öldürdüğü için kendisine lanet okuyan Emilia’ya da kılıç çekmesine gerek yoktur.

Kaldı ki Othello soylu bir aileden gelmektedir, yıllarca kraliyete hizmet vermiş bir komutandır, bir kadına kılıç çekmenin alçaklık olduğunu bilmesi beklenir. Shakespeare, Iago Emilia’ya kılıç çektiğinde, Gratiano’ya “Ayıp, ayıp, hiç kılıç çekilir mi kadına?” repliğini boşuna mı söyletmiştir?

Keseyi doldur
Shakespeare’in karakterlerinin en belirleyici özellikleri bile yeterince yoktur Parker’ın filminde. Shakespeare’in işlediği temalar yoktur, örneğin öykünün aslında insancıl değerlerle maddi değerlerin çatışmasını anlattığını, Othello’nun asıl trajedisinin, saflığın, masumiyetin yozlaşmış olana yenik düşmesi olduğunu, Parker’ın filminden anlamak olası değildir.*

Parker “Keseni parayla doldur” diyaloğunu okumuş, Iago’ya, Shakespeare’in yaptığı kadar yineletmiş, ama üstadın bunca yinelemeye neden gerek duyduğunu anlamamıştır. Mağripli, yaşamı savaşlarda geçmiş bir komutanla, Venedik’li, yaşamı saray entrikaları arasında geçmiş Iago’nun karşılaşmasında, yücelikle alçaklığın, saflıkla yalanın karşı karşıya geldiğini, o eski, temiz değerlerin, -o dönem için- modern dünyanın değerleri karşısında nasıl etkisiz kaldığını anlamamış, o yüzdendir ki filmine, bir çeşit “Muhsin Bey” hüznü ve düş kırıklığı katamamıştır. Üstelik elinde Laurence Fishburne gibi bir dev oyuncu varken...

Asıl anlatması gerektiğini anlatamayan, Shakespeare’e uygun bir dünya yaratamayan Parker’ın diğer seçimleri de kendince “hoş”, fakat aslında son derece kaba sabadır. Othello kendisine bir kanıt göstermesi gerektiğini söylerken, Iago’yu boğmaya kalkışır örneğin. Bianca’nın, Casio’ya “asıldığını”, üstelik gayet post-modern bir üslupla metne ekleyen, Iago’ya satranç taşlarıyla şov yaptıran da Parker’ın ta kendisidir.

Ama asıl kötü ek, Othello ile Desdemona, Iago ile Emilia, Cassio ile Bianca arasında geçen mümkün olduğunca erotik kılınmış sahnelerdir. Shakespeare’in metnindeki tüm kadınları en az bir kez yatakta gösterme hedefi güden, filmine “erotik” danslar koyan, o inanılmaz hüzünlü “söğüdün...” türküsünün yarattığı havayı, sıradan bir banyo erotizmiyle gölgeleyen, bunu yaparken, türkünün dizelerinin finale yaptığı göndermeyi gözden kaçıran, Roderigo ile Iago arasında geçen sıradan bir konuşma için bile, vahşi bir seksin hüküm sürdüğü bir arabanın altını mekan olarak belirleyen, bunu yaparken de saf aşık Roderigo’yu “röntgenci” pozisyonuna indirgediğini fark etmeyen bir yönetmene ne söylenebilir?

Othello’nun Desdemona’yı kıskanması, Cassio ile aralarında bir şeyler olduğundan kuşkulanması için, bu ikisinin birbirlerine yakın dans ettiklerini görmesinin ve anımsamasının gerekmediğini, tersine Shakespeare’in, Desdemona'da şüphe uyandıracak hiçbir şey yokken bile böyle bir kıskançlığın oluştuğunu gösterdiğini, çünkü Othello’nun trajedisinin aslında Desdemona’nın masumiyetinde yattığını nasıl anlatırsınız Oliver Parker’a?...

Bunları anlamasının bir yolu olsaydı eğer, Iago’yu doğrudan kameraya konuşturmaz, filmine 80 yıl öncesinde kalmış anımsama flash-backleri, düşünme dış sesleri vb. bayat trükler koymazdı.

Shakespeare’in metnini anlamış olsaydı Parker, Kenneth Branagh’ın Iago yorumunun ne kadar bayağı olduğunu, Iago’yu 32. sınıf bir düzenbaza dönüştürdüğünü fark ederdi... (Branagh’ın bu filmdeki oyunculuğu, tam bir derstir aslında. Olağanüstü başarılı, renkli, incelikli, ama yanlış yorumlanmış, bu film için yanlış kaçan bir oyunculuk gösterisi...)

Son söz niyetine
Oliver “Iago” Parker’ın Shakespeare ve “Othello”ya getirdiği yorumu düşününce, insanın aklına Iago’nun, “Çünkü göründüğüm gibi değilim ben” cümlesiyle biten replikleri geliyor, sanki Iago değil, Parker konuşuyor, kendisini ucuzlatana Shakespeare yanıt veriyor:
“Hizmet gösterilerinde bulunup efendilerine,
Kendi kazançlarını gözetip ceplerini doldururlar;
Sonra da efendilerini bırakıp kendilerinin efendisi olurlar.
İşte akıllı diye ben bunlara derim;
Ben de bunlardan biri olduğumu itiraf etmeliyim.”

Oliver Parker’ın yaptığı da bu kadar basit aslında: Kesesini dolduruyor!...

*Meraklısı, oyunun tam metnini Parker’ın filmiyle kıyaslayabilir. Özdemir Nutku’nun Türkçe’ye çevirdiği, Remzi Kitabevi’nin yayınladığı “Othello” kitabında, yazıda yer yer alıntı yaptığım görüş ve yorumlar da bulunmaktadır.

Antrakt, Sayı: 57, Temmuz-Ağustos 96


Othello
Senaryo ve yönetim:
Oliver Parker (William Shakespeare’in aynı adlı oyunundan); Yapımcılar: Luc Roeg, David Barron; Görüntü yönetmeni: David Johnson; Müzik: Charlie Mole; Kurgu: Tony Lawson; Oyuncular: Laurence Fishburne (Othello), Irene Jacob (Desdemona), Kenneth Branagh (Iago), Nathaniel Parker (Cassio), Michael Maloney (Roderigo), Anna Patrick (Emilia), Nicholas Farrell (Montano), Indra Ove (Bianca); 1995 İngiltere, ABD ortak yapımı; 123 dakika; Dağıtımcı firma: Özen Film; Gösterim tarihi: 5 Temmuz 1996

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder