Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

25 Aralık 2009 Cuma

Kendini tanımak

Ustalara imrenmesi çok doğal kuşkusuz, ama onları taklit etmesi gerekmiyor. Tarkovski olunamayacağı gibi, Ali de olunamaz, Ali'nin yazabileceği bir senaryoyu David Mamet yazamaz çünkü aynı kişiliğe, geçmişe, ideolojiye, bilinçaltına sahip değil. Her sanatçı kendini, geçmişte yaşamış ve halen yaşamakta olan tüm diğerlerinden ayıran özelliklere, dolayısıyla benzersiz eserler verme potansiyeline sahiptir


Doğrudur, her şey bir senaryoyu başlatabilir: Sokakta kulağınıza çalınan bir söz, annenizin bir bakışı, televizyondaki bir görüntü, bir mısra, aklınızın beyazperdesinde beliriveren imgeler, kafanızın dürüstlük, yabancılaşma, aşk, güç gibi temalara takılması vb. herhangi bir şey, içsel mekanizmalarınızı harekete geçirip sizde senaryo yazma dürtüsü uyandırabilir.

Her şey bir senaryoyu başlatabilir, ama ilk kıvılcım ne olursa olsun senarist uygun bir film öyküsü bulmak durumundadır. O bu arayış içindeyken yaşam sürer, yukarıda saydığımız tüm malzeme bir çağlayan gibi yazarın üzerine boşalmayı sürdürür. Artık geçmişte kalmış milyonlarca öğe de vardır, henüz beş yaşındayken tanık olduğunuz aile içi bir tartışma, çoktan ayrıldığınız sevgilinizin kokusu, gençken izlediğiniz falanca filmin bir sahnesi, bunları hiç anımsamasanız bile bilinçaltınızdaki etkisini sürdürür, herhangi bir eserin temeli olur ya da içine sızarlar.

Bu çok geniş malzeme bir karmaşa yaratır. Başlama dürtüsü uyandıran öğe dev bir potansiyeli barındırmaktadır, ondan hareketle yüzlerce değişik film öyküsü tasarlanabilir. Geçmişte ve bugün yazarı etkileyen yaşam parçacıkları, imgeler ve kendi düşüncelerinin oluşturduğu denizin yüzlerce damlası bu öykülere dahil olabilir.

Bu kaotik ortamdan çıkılması şu iki sorunun yanıtlanmasıyla mümkün olur: "Tam olarak neyi anlatmak istiyorum?" ve "Bu beni neden ilgilendiriyor?"

Dolayısıyla bu ilk aşama iki ayrı arayışın iç içe sürdürüldüğü bir dönemdir: Senarist öncelikle hikaye peşindedir ve hangi kaynaktan gelirse gelsin, onu ilgilendiren öğeyle arasındaki ilişkiyi -mümkün olduğunca- tanımlamaya çalışması öykünün belirlenmesinde yardımcı olacaktır.

Ingmar Bergman ünlü filmlerinden "Çığlıklar ve Fısltılar"ın senaryosunun başlama anını şöyle anlatıyor: "İlk imge tekrar tekrar gelmeyi sürdürüyordu. Kırmızıyla kaplanmış bir odada ak giysili kadınlar. İşte böyle! Benden ne istediklerini bilmediğim bu imgeler ısrarla geliyor ve yalnızca geri dönmek için bir süre yitip gidiyorlar ve görünüşleri hep aynı." (İmgeler, Türkçeleştiren: Gökçin Taşkın, Nisan Yayınları, 1. Baskı, Ekim 1999, s: 56)

Sinema tarihinde haklı bir yer edinmiş filmlerini nasıl geliştirdiğini, çalışma defterlerindeki notlar, düşünceleri ve anıları aracılığıyla anlattığı kitabında Bergman "Çığlıklar ve Fısltılar"a epey yer ayırmış. Aynı imgenin bir yıl boyunca peşini bırakmadığını, sonunda beyaz giysili kadınların o kırmızı odaya neden geldiklerini bulduğunu anlatıyor: "Kadınların üçü, ölmek üzere olan dördüncünün başında bekliyorlar. Sırayla onun yanında oturuyorlar." (age, s: 56) Öykü gelişmeyi sürdürüyor, Bergman imgelerle ilgili düşünüyor, kah onlardan kaçmaya çalışıyor, kah onlara tutuluyor, yüzlerce not alıyor, bir yandan da tüm bunları içerecek bir film yapmasının neden gerekli olduğunu sorguluyor.

Çok anlamlı, çünkü tam olarak neyi anlatmak istediğini ancak bu sorgulama aracılığıyla bulabilir: Eldeki malzemenin yazar için önemi ve taşıdığı değer, eserinin çerçevesini belirler.

Bu sorgulama süreci sadece metni oluşturmayı kolaylaştırmaz, yazara kendisiyle ilgili yeni bilgiler da öğretir, bu da kuşkusuz, dünya üzerindeki macerasını anlamasına yardımcı olacaktır.

Eğer sadece senaryo yazmak ya da film çekmek için doğduğunuza inanıyorsanız, bu durumda kendinizi tanımanız daha üstün eserlere ulaşmanız için önemlidir.

"Büyük" sanatçılar felsefi açıdan önemli temalarla ilgilenmiş, iç dünyalarını başkalarına açmak konusunda ileri adımlar atabilmiş ve kendilerine özgü bir tarz geliştirebilmiş kişilerdir. Bergman bu özellikleri sayesinde üstün eserler verebildiği için önemlidir, tabii ki Fellini, Kubrick, Antonioni ve diğer ustalar da.

Diğer sanat alanlarından örnekler de biliyoruz: "Surviving Picasso" ünlü ressamın benzersiz üslubunu nasıl yarattığını gösteriyordu. "Amadeus"tan Mozart'ın kişiliğinin ve sürdürdüğü yaşamın eserlerine nasıl yansıdığına ilişkin bilgiler edindik. Soderberg'in "Kafka"sı ünlü yazarın, "Immortal Beloved-Ölümsüz Sevgi" Beethoven'ın, "The Doors" Jim Morrison'ın kişilikleriyle eserleri arasındaki karmaşık ilişkiye dair donelerle doludur. Tüm bu sanatçıların ürettikleri eşsiz müzik eserlerinin, resimlerin, filmlerin ardında kendi benzersiz kişilikleri vardır.

Çoğu sanatçı adını tarihe yazdırmayı, geniş yığınlarla buluşmayı, eserleri aracılığıyla ölümsüzlüğe erişmeyi arzular. "Ben kimim?" sorusuyla uğraşılması bu açıdan da değerlidir, çünkü sanatçının elindeki en önemli malzeme kendisidir.

Arkadaşım Ali bugünlerde kendini kötü hissediyor, yazacağı senaryoların örneğin David Mamet'inkiler kadar iyi olmayacağından korkuyor, Fincher gibi iyi filmler yönetebileceğinden, Tarkovski ya da Welles gibi önemli eserlere imza atabileceğinden şüphe duyuyor. Ona "Tarkovski olunmaz, doğulur" denmesinden hiç hoşlanmıyor.

Ustalara imrenmesi çok doğal kuşkusuz, ama onları taklit etmesi gerekmiyor. Tarkovski olunamayacağı gibi, Ali de olunamaz, Ali'nin yazabileceği bir senaryoyu David Mamet yazamaz çünkü aynı kişiliğe, geçmişe, ideolojiye, bilinçaltına sahip değil. Her sanatçı kendini, geçmişte yaşamış ve halen yaşamakta olan tüm diğerlerinden ayıran özelliklere, dolayısıyla benzersiz eserler verme potansiyeline sahiptir.

Kafka, Soderberg'in anlattığına benzer bir kişiliğe sahip olduğu için "Dava"yı yazabildi; -ölme arzusunun damgaladığı- "The End" şarkısında Jim Morrison'ın çocukken tanık olduğu trafik kazasının ve hayatla arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin etkisi vardı; yaşadığı umutsuz aşk Beethoven'ın o dönemki eserlerine o havayı verdi. Bu kişiler, onları bir insan olarak benzersiz ve değerli kılan özelliklerini yetenek ve teknik bilgiyle birleştirebildikleri için önemli sanatçılar oldular, aynı şeyi yapabilirse Ali de adını sinema tarihine yazdıracak. O yüzden, kendini yetiştirdiği bu süreçte teknik bilgi edinmeye olduğu kadar "Ben kimim?" sorusuna da önem vermeli, çünkü ancak elindeki temeli iyi tanırsa üzerine uygun binayı inşa edebilir.
Kendini bilmesi, bir sanatçı olarak sahip olduğu özgürlüğü nasıl kullanacağı sorusunu yanıtlamasında da yardımcı olacaktır.

Herkes bir kişiliğe, bilinçaltına, yaşam felsefesine sahiptir, birtakım işlerle uğraşır, ilişkiler kurar, çeşitli seçimler yapar, mutlu olur ve acı çeker, ödüller toplar ve bedeller öderler. Adını bin kişinin bile bilmediği bir köyde doğup ölen bir çoban ile Muhammed Ali, insanın hayat içindeki macerası bakımından eşittirler, benzer arzuların peşinde koşar, benzer sıkıntılar çeker, benzer soruların pençesinde kıvranır ve bunların bir kısmını yakınlarıyla paylaşırlar. Arzularını, düşlerini, düşüncelerini geniş yığınlarla, kişisel olarak ilişkisi bulunmayan insanlarla paylaşma ayrıcalığına sadece sanatçılar sahiptir; siyasi düşüncelerini aktarmaya çalışabilir, sorularını ortaya koyabilir, rahatsız oldukları öğelere dikkat çekebilir, hiç tanımadıkları insanlarla dertleşebilirler.

Her sanatçı bu özgürlükten kendine özgü yöntemlerle yararlanır. Yine Bergman'dan bir örnek verelim: "Önemsiz bir medya olayında 'Yaban Çilekleri'ndeki ana karakterin -Isak Borg- adının gerçekte ne anlama geldiğini ancak sonradan anlayabildiğimi açıklamıştım. Medyaya yapılan açıklamaların birçoğu gibi bu da bir tür yalandı, bir söyleşiyi oluşturan bir dizi, az çok zekice uydurulmuş geçiştirme hamlelerinden biri. Isak Borg eşittir ben. I. B. İsveç dilinde Is 'buz', Borg 'kale' anlamına geliyordu. Kolay ve basit. Dıştan babama benzeyen, ama içten içe ben olan bir kişi yaratmıştım. O zaman otuz yedi yaşımdaydım ve insanlarla tüm ilişkilerim kesilmişti. Bu ilişkileri kesen de bendim. Bu, bir tür kendini kanıtlamak eylemiydi galiba. Yalnızdım, yeniktim. Tümüyle yenik düşmüştüm. Başarılı olmama karşın. Ve zeki. Ve düzenli. Ve disiplinli. Annemi babamı arıyordum, ama onları bulamadım. 'Yaban Çilekleri'nin son sahnesinde güçlü bir özlem ve istek öğesi vardır." (age, s: 15)

Bu sözlerinden de anlıyoruz ki Bergman, her insanın bir biçimde, bir düzeyde yaptığı kendini (ve hayatı) sorgulama işine filmlerini de katmış, ilişkilerini örneğin Isak Borg'un çevresindeki insanlarla ilişkileri aracılığıyla tartışmış, onu kendine bir ayna olarak kullanmış, bu sayede bilinçaltındaki pek çok şeyi açığa çıkarmayı başarmış.

Sanatçının bilinçaltından gelen ve bilincine çıkaramadığı onlarca öğe de vardır, yaptığı herhangi bir şeyin anlamını yıllar sonra idrak ettiği de olur, bunu asla başaramadığı da... Yine Bergman anlatıyor: "O zamanlar 'Yaban Çiçekleri' yoluyla annemle babama beni görün, beni anlayın ve mümkünse beni bağışlayın diye nasıl yakardığımı bilmiyordum. Bugün bile bunu tam olarak bilmiyorum." (age, s: 15)

Sinema, sayı: 60, Şubat 2000

2 yorum:

  1. Senaryo yazımı üzerine daha fazla yazmanızı isteyen okurlarınızdan birisiyim. Sinema dergisinin verdiği kitabınızı tam da yazmak üzerine artık okumayacağım, yeter artık bütün kitaplar aynı şeylerle dolu dediğim sırada elime aldım ve itiraf etmeliyim ki okuyacak çok fazla bir seçeneğim olmadığından başladım. Ama başlangıcı hatırladığım kadarıyla yere düşen cam bir küre ve tren raylarına bakan adamla yapmıştınız ve okumaktan çok büyük keyif almıştım yazdıklarınızdan. Açıp bakmak istemedim, belki yanlış hatırlıyorum ama bunlar kitabınızdan bahsederken aklıma gelen görsel imajlar. Bir referans kitabı değil de öykü kitabı gibi okumuştum kitabı ve sizi ilk o zaman araştırmıştım ve o zamandan beri her zaman da sinema kousunda aklıma gelen ilk insanlardan birisiniz.
    Kitabınız bana bir senaryo yazdırmıştır. İyi kötü tartışılır ama daha da önemlisi her senaryomda sizden bir dokunuş var diyebilirim.

    YanıtlaSil
  2. Ben de senaryo teknikleri üzerine daha fazla yazmak istiyorum Burak Bey, hayat bu kadarına izin veriyor. Senaryo çalışmaları ve iki blogu birlikte yürütmek kolay olmuyor, kafamda kurduğum pek çok yazıya zaman yetmiyor. Yine de örneğin Manalı Filmler'e "Takip"i zaten yazmışken bir de ayrıca senaryo analizini yapabilmeme mutlu oldum, çünkü o yazıları hazırlarken ben de çok şey öğreniyorum.

    Zaman ayırıp yorum girdiğiniz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil