Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

30 Ekim 2009 Cuma

"Tehlikeli Yaratıklar"

Güneşin açmadığı, neredeyse sürekli yağmurun olduğu bir kentte, üstelik metro tünellerinde, karanlık dehlizlerde, terk edilmiş vagonlarda geçen film, görsel yapısıyla “Yaratık”, “Bıçak Sırtı”, “Yedi” ve “Karga” gibi öncülerinin yolunu izliyor

Son yıllarda bilgisayarlarla yapılan özel efektler alanındaki inanılmaz gelişme Hollywood’u darboğazdan kurtardı. “Terminator 2”, “Jurassic Park” derken birbirini yineleyen macera filmlerine ve en görkemli örneklerini 80’li yıllarda verip tükenmiş fantastik komedilere hapsolmuş gibi görünen yüksek bütçeli/popüler filmler alanına yeni bir soluk geldi. Artık “Dev Karıncalar İmparatorluğu” gibi inandırıcı bir biçimde perdeye aktarılamayacağı düşüncesiyle el atılmayan kimi projeler hayata geçirilebiliyor, “Godzilla” gibi eski filmlerin, orijinal haliyle kıyas kabul etmeyecek kadar şatafatlı olacağını herkesin bildiği yeni versiyonları çekiliyor, efektlerin en çok gerektiği ve yararlı olduğu türler de tırmanışa geçiyor.

Macera, korku ve komedi türlerinin ön planda olduğu 80’li yıllarda Hollywood “kaçış sineması”nın doruğuna çıkmıştı. 2000’li yıllarda tabloda kimi değişiklikler olacak gibi görünüyor: Macera, bilim-kurgu ve gerilim türleri ön plana çıkacak ve tabii ki kaçış sineması ön plandaki konumunu koruyacak.

Andığım bu üç türün ilginç kimi örnekleri birbiri ardına yapılmaya başlandı bile. Gotik edebiyatın klasik örnekleri yeniden sinemaya aktarılır, usta yönetmenlerin elinden çıkma “Dracula”lar, “Frankenstein”lar birbirini izlerken, örneğin “Alien”ın tartışılmaz popülerliğine önce “Species-Tehlikeli Tür” rakip çıktı, devamı da “Mimic-Tehlikeli Yaratıklar” ile geliyor.

Çok genel olarak “tedirginlik sineması”nın, özelde bilim-kurgunun efekt destekli tırmanışına çeşitli katkılar yapan filmlerden biri “Mimic”. 1992’de İspanya’da yaptığı “Cronos” isimli vampir filmiyle dikkatleri çeken genç yönetmen Guillermo Del Toro tedirginliğin kaynağını ve yapısını iyi biliyor, perdeye ustalıkla aktarıyor. Kamera hareketlerinde, açılarında en küçük bir falso yok, yerli yersiz numaralara baş vurup şov da yapmıyor, düzenli, sakin, alışıldık bir reji anlayışıyla filmi tamamlıyor. Zaten filmin asıl önemli yanı görüntüleri, mekan tasarımı, sanat yönetmenliğiyle belirli bir duygunun direkt aktarımı için özenle tasarlanmış olması. Cronenberg filmlerinden gelme set dekoratörü Elinor Rose Galbraith gibi isimlerin oluşturduğu güçlü kadro filmin hedefine ulaşmasını sağlıyor.

Güneşin açmadığı, neredeyse sürekli yağmurun olduğu bir kentte, üstelik metro tünellerinde, karanlık dehlizlerde, terk edilmiş vagonlarda geçen film, görsel yapısıyla “Alien-Yaratık”, “Blade Runner-Bıçak Sırtı”, “Se7en-Yedi” ve “The Crow-Karga” gibi öncülerinin yolunu izliyor. Son derece modern ve olağanüstü estetik bir jeneriğin ardından adeta üzerinize boşalan bu görsel yapının anlatılan öyküye birebir uyduğu da kesin.

Öykünün pek ilginç bir yanı yok. Doğanın düzeninin bozulmasına yol açan bilim adamı teması bu kez hırs yüzünden değil, bir salgın hastalığın durdurulması amacıyla doğaya müdahale edilmesi gibi bir yenilikle karşımızda. Bildiğimiz temaya küçük bir ek yapılıyor böylece: “Hangi amaçla olursa olsun doğaya müdahale edilmemeli! Hatta çocuklarınızı kurtarmak için bile olsa…” Küçük ama anlamlı bir katkı doğrusu.

Yönetmenin Matthew Robbins’le birlikte kaleme aldığı senaryo türün saygın yapıtlarıyla kıyaslanabilir bir çalışma değil; derinlikli hiçbir karakterin olmadığı, yer yer arsız klişelere başvurmaktan çekinmeyen, kimi mantık boşluklarını umursamayacak denli kendinden emin bir senaryo var karşımızda ama en azından iki hoşluğu da barındırıyor: İlki, tüm kişilik özellikleriyle, örneğin elindeki kaşıklarla böceklerin seslerini taklit edebilmesiyle Joey. Böyle bir filmde özel yeteneklere sahip bir çocuğun bulunması ve bu karakterin de böceklerle dost olması, senaristlerin türün şablonlarından sıyrılmak için harcadıkları çabanın olumlu sonuçlarından belki de en önemlisi.

Hitchcock’un “The Birds-Kuşlar” filmindeki eve saldırı sahnesini anımsatan vagon sekansı ise kan kokusunun kullanımı, saldırı planları vs. tüm öğeleriyle olağanüstü. Judas’ların insanları taklit ederek evrim geçirmiş olmaları gibi bilgilerin açıklanmasının ardından bu kez insanların Judas’lardan korunabilmek için onların koku bezlerini sürünmeleri, “Mimic”in sözlük anlamlarından birinin de “kendisini korumak için başka bir canlıyı taklit eden” olduğunu düşünürseniz daha da anlam kazanıyor.

“Onuru Kırılmış Metalurji İşçisi Mimi”, “Snack Bar Budapest” gibi filmlerin olağanüstü oyuncusu Giancarlo Giannini ile özlenen bir buluşma sağlaması filmin önemini artırıyor, üstelik kısa bir rolde unutulmaz “Salieri” F. Murray Abraham da var.

Sinema, sayı: 38, Şubat 1998

Mimic / Tehlikeli Yaratıklar
Yönetmen:
Guillermo Del Toro; Senaryo: Matthew Robbins, Guillermo Del Toro (Donald A. Wolheim'ın aynı adlı kısa öyküsünden); Yapımcılar: Ole Bornedal, B. J. Rack, Bob Weinstein; Görüntü yönetmeni: Dan Laustsen; Yaratık tasarımı: Rick Lazzarini, Rob Bottin; Set tasarımı: Elinor Rose Galbraith; Müzik: Marco Beltrami; Kurgu: Patrick Lussier, Peter Devaney Flanagan; Oyuncular: Mira Sorvino (Susan), Jeremy Northam (Peter), Alexander Goodwin (Chuy), Giancarlo Giannini (Manny), Charles S. Dutton (Leonard), Josh Brolin (Josh), F. Murray Abraham (Dr. Gates); 1997 ABD yapımı; 105 dakika; Dağıtımcı firma: WB.; Gösterim tarihi: 9 Ocak 1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder