Erksan
sinemamızın en önemli “auteur” yönetmenidir. Bu sıfat üç önemli özelliğini
imler: (tutku, mülkiyet gibi) belli temaları irdelemeyi sürdürmüş; filmlerinde
felsefi, toplumsal ve/veya psikolojik açıdan çok değerli analizler yapmış ve
özellikle başyapıtlarında düşünsel içeriği, kayda değer bir görsel biçimle
sunmayı becermiştir
Tamer Baran
Metin Erksan’ın anısına
(1 Ocak 1929 – 4 Ağustos 2012)
“Her büyük
yönetmenden geriye 1, bilemedin 2 filmi kalır; Kurosawa’nın 10’dan fazla
başyapıtı var” diyen Francis Ford Coppola, yakından tanısa eminim Metin
Erksan’a da çok şaşırırdı.
23 yaşında
yönetmenliğe başlayan Erksan, 30 yılda 35 sinema filmi, 2 belgesel, 5 TV filmi
ve bir TV dizisi çekti. Sinema otoriteleri bu filmlerin 7’sini başyapıt kabul
ediyorlar (Üstelik filmlerinin yarısından fazlası ticari nedenlerle kabul
ettiği, dönemin eğilimlerinin dışına taşmayan, vasat işlerdir, Zeki Müren veya
Emel Sayın’lı melodramlar gibi). Daha da ilginç olan bu 7 filmin özgün
özellikleridir. Ya çığır açan, bir ekol başlatan veya takipçileri olmasa da
tekil örnekler olarak önemini hala koruyan bu eserler Yeşilçam’ı kökten
değiştirmiştir.
Erksan
sinemamızın en önemli “auteur” yönetmenidir. Bu sıfat üç önemli özelliğini
imler: (tutku, mülkiyet gibi) belli temaları irdelemeyi sürdürmüş; filmlerinde
felsefi, toplumsal ve/veya psikolojik açıdan çok değerli analizler yapmış ve
özellikle başyapıtlarında düşünsel içeriği, kayda değer bir görsel biçimle
sunmayı becermiştir.
Oyuncularından
aldığı performanslardan mizansen anlayışına, çok usta bir yönetmendir Erksan,
filmleri (özellikle siyah beyaz olanlar) şaşırtıcı bir estetik seviyededir.
Fakat onu özellikle ve öncelikle düşünsel yönüyle anmak gerekir.
Ülkesinin
yapısını ve sorunlarını müthiş özümsemiş, bu tespitlerden hareketle yapılması
gereken sinemayı tarif edebilmiş ve gerek toplumsal, gerekse sinema sanatına
dair düşüncelerini farklı filmsel yapılar içinde uygulayabilmiş biridir.
Örneğin “Susuz Yaz” ve “Yılanların Öcü”, ev, su hakkı gibi mülkiyet
sorunlarından kaynaklanan çatışmaları işleyen gerçekçi köy filmleridir. Kırsal
kesimde geçen “Kuyu” ise yine mülkiyet izleği (bu kez: kadın) üzerine kurulmuş
bir psikolojik gerilimdir.
“Gecelerin Ötesi”
ve “Suçlular Aramızda” modern kent filmleridir; yoksulluk, suç, sömürü gibi
sosyal meseleleri işler ve çok erken bir dönemde büyük kentlerde göçle birlikte
yaşanan dev dönüşümden kaynaklanan sancılara dikkat çekerler. Ayrıca Erksan
çağdaş macera ve gerilim trüklerini bu iki filmde ustaca uygulamıştır).
Yeşilçam kalıplarını yerle bir eden aşk filmi “Acı Hayat” da toplumcu gerçekçi
yapıdadır. Şu payla ki, yönetmenin dediği gibi: “Sorunu değil, sorunun içindeki
insanı” anlatan eserlerdir bunlar.
Tanımadığı bir
kızın fotoğrafına aşık olan bir gence odaklanan “Sevmek Zamanı” ise hem
muhteşem atmosferi, hem de sadece sorunlara dikkat çekmeyip bir yaşama biçimi
önermesiyle de andığım diğer filmlerden ayrılır. Batı kökenli modern kent
hayatının iyice yerleşmeye başladığı bir dönemde Erksan, Doğu değerlerine
dikkat çekmiş ve önemli bir uyarı yapmıştır.
Bu 7 eserin
1960-1968 yılları arasında çekilmiş olması, Erksan’ın öncü kimliğini vurgular: Örneğin
kadın haklarına ilişkin önemli bir söylem geliştiren “Kuyu” çekildiğinde,
bırakın Yeşilçam’ı, herhalde toplumun yüzde biri bile feminizm kelimesini
bilmiyordu.
Artık bu ve
benzeri kavramlar çok daha yaygın biliniyor, ama Erksan’ın altını çizdiği
meseleler ne yazık ki hala önemini koruyor. Fakat kendisinin hala sinemamızın
en önemli yönetmenlerinden biri olarak kabul görmesi, sadece eserlerinin
içeriğiyle ilgili değildir, filmleri sanatsal açıdan o kadar güçlüdür ki, tüm
bu toplumsal sorunlar çözümlendiğinde, mesela 100 yıl sonra da onun adı yaşıyor
olacak…
Meraklısına:
Maalesef çok az
Erksan filminin DVD’si yayımlandı. Bu önemli sinemacı hakkında daha geniş bilgi
edinmek isteyenlere sadece iki kitap önerebiliyorum: “Metin Erksan Sineması”
(Birsen Altıner) ve “Metin Erksan Sinemasını Okumayı Denemek” (Kurtuluş Kayalı).
Açık Gazete, 11 Ağustos 2012
Açık Gazete, 11 Ağustos 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder