![]() |
Ünlü"Ben Hur" (1959) filminden bir kare... |
Tamer
Baran
Dönem
filmlerinde görmüşsünüzdür: Büyük, yelkenli gemiler varmış
eskiden. Soylular, askerler ve mürettebat yukarıda olağan bir
yaşam sürdürürken, aşağıda yüzlerce köle kürek çeker,
geminin ilerlemesini sağlarmış. Çoğunlukla yere zincirlenmiş
olarak ve kamçı eşliğinde çalışan bu insanlara forsa denirmiş.
Bizim
memleket artık o büyük gemilere benziyor. Şu ya da bu biçimde
zenginleşmiş bir grup insan ve onların akrabaları yukarda zevk-ü
sefa içinde, halk aşağıda forsa...
1950'lerden
beri zaten bir ticaret gemisiydi bu, Özal'ın “Benim memurum işini
bilir” cümlesinin simgelediği toplumsal dönüşümle birlikte
değişti, artık bir talan gemisi...
O
yüzdendir ki “Babam sağolsun” operasyonuyla ortaya saçılan
kir sürpriz
değil, buzdağının ucunu gördük sadece.
Biz
kürekçiler dünyadan kopuk yaşıyoruz, özenle uzak tutuyorlar
bizi olup bitenden. Gemideki hazineleri kim, nereye götürüyor,
hangi mallar nasıl el değiştiriyor, tam olarak bilmemiz mümkün
değil... Boğaz tokluğuna kürek çekmeye, gemiyi asla
öğrenemediğimiz rotasında yürütmeye devam ediyoruz.
Ve
bazen bir anlaşmazlık, derken savaş çıkıyor. Güvertede
çarpışmalar, hatta katliam yaşanıyor. Dökülen kan tahtaların
arasından aşağı sızıyor, terimize karışıyor, bedenlerimizi
kaplıyor. Kan kokusu soluyarak, ölesiye çalışmaya devam etmek
zorunda kalıyoruz.
Ve
an be an kamçının şiddeti artıyor, tayınımız eksiliyor...
Bu
köle düzeni ilelebet devam etmeyecek tabii ki... Edemez de zaten,
bu, eşyanın tabiatına aykırı... Önemli olan nasıl biteceği:
Kölelik mi sona erecek, yoksa gemi mi batacak?
İlki
olursa biz de insanca yaşamaya başlar ve özgür oluruz.
İkincisi
gerçekleşirse onlar cankurtaran sandallarıyla uzaklaşırken biz
boğuluruz.
Yukarıdakiler
halinden memnun, maddi hırslar yüzünden gözleri körleşmiş ve
kana susamışlar; güce taptıkları için her savaşı sonuna kadar
sürdürmek eğilimindeler, memleketi bırakın umursamayı, bizi
görecek halleri bile yok...
Onlara
bırakırsak gemiyi batıracakları kesin. İçlerinden bazıları
bunun da farkında üstelik, mesela Başbakan'ın Başdanışmanı
Yalçın Akdoğan -17 Aralık günü- gayet açık ifade etmiş:
“Fenalığa
fenalıkla mukabele etmek, husumeti artırır, kin ve nefreti
körükler, insanı hem azapta bırakır hem kaybet-kaybet sarmalına
sürükler”. Kendi ağzıyla itiraf ediyor: Şimdi savaşan iki
taraf arasında bir işbirliği ve dayanışma vardı, hepimiz
kazanıyorduk, bu gerginlik böyle devam ederse her iki kesim de
kaybedecek, diyor...
Oysa asıl kaybeden
biziz.
Onlar kardan kaybeder
olsa olsa, biz ekmeğimizden, ömrümüzden veriyoruz.
Ve eksilmeye devam
ediyoruz.
Artık dayanacak
halimiz de kalmadı üstelik.
Çok geç olmadan,
kendi tercihimizle bırakmamız lazım kürekleri.
Yoksa zaten devam
etmeye mecalimiz kalmayacak.
Bu
kan kokusu bizi de boğacak...
Açık Gazete, 20 Aralık 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder