Yani
insanları önemseyen, ırksal ve/veya dinsel ayrımları
derinleştirmenin yaşamlara mal olduğunu anlayan biri… Yüreği
kararmamış, vicdanıyla arası bozulmamış biri... Tam da
bugünlerde Gandi gibi bir Başbakanımız olsaydı, iki genç öldüğü
için üzülür, başka cinayetleri engellemeye çalışırdı
Tamer
Baran
Tam
30 yıl önce aynı liseden mezun olduğum bir arkadaşın tiviti,
ülkenin ne halde olduğuna güzel bir örnek: “Susun bre it
sürüleri, şehitimiz var. Burakcan kardeşimizi şehit ettiniz”
demiş, Berkin Elvan’ın cenazesinin olduğu gün Okmeydanı’nda
öldürülen genci
kastederek.
Eski
Milli Görüş taraftarı, şimdi AKP’li o kişinin tviti feysbuka
konmuş, altında yine lise arkadaşlarımdan öfkeli yorumlar var.
Biri “listemden çıkardım, gerek yok böyle tiplere” demiş;
bir başkası eklemiş: “Benim zaten listemde yoktu.”
Yani
herkes kendi bakış açısıyla yaklaşıyor, AKP’li olanın
üslubunda Başbakan’ın etkisi seziliyor, ama özünde tavır
aynı: Ötekileştirme, yok sayma çabası. Üstelik bu kişilerin
hepsi üniversite mezunu, kültürlü insanlar.
İşte
bu yüzden bu ülkeye bir Gandi lazım.
Yani
insanları önemseyen, ırksal ve/veya dinsel ayrımları
derinleştirmenin yaşamlara mal olduğunu anlayan biri… Yüreği
kararmamış, vicdanıyla arası bozulmamış biri...
Tam
da bugünlerde Gandi gibi bir Başbakanımız olsaydı, iki genç
öldüğü için üzülür, başka cinayetleri engellemeye çalışırdı.
Tunceli’de görev başındayken biber gazı yüzünden vefat eden
polis memuru Ahmet Küçüktağ'ı da, Berkin Elvan’ı da aynı
hassasiyetle sahiplenir, eski Bakan Egemen Bağış gibi “ölü
sevici” demezdi cenazeye katılanlara. Berkin'i terörist ilan
etmez, annesini kalabalıklara yuhalatmazdı. Eski bakan Zafer
Çağlayan gibi ayrımcılık yapmazdı, "Bize bunu yapanlar
ateist olsa, Yahudi olsa, Zerdüşt olsa anlarım" diyerek...
Başbakanımız
Gandi gibi biri olsaydı tüm ulusu tek bir bütün kabul eder,
herkesi kapsayan, ayrımcılıktan uzak tavrıyla kitlelere örnek
olur, bu sayede gerginliği azaltırdı. Zamanında Mahatma'nın
yaptığı gibi.
Hayatını
anlatan muhteşem Richard Attenborough filminde etkileyici pekçok
sahne vardır; ilham veren diyaloglardan biri Gandi ile bir katil
arasında geçer. Müslüman bir çocuğu öldürdüğü için pişman
olduğunu anlatan ve cehenneme gitmekten korktuğunu belirten
Hindu’ya şunu önerir büyük lider: “Kimsesiz bir Müslüman
çocuğu evlat edin. Her şeyini karşıla. Ama onu Müslüman olarak
yetiştir.”
Eski
arkadaşların arasına bile kara kedi girdiyse, Gezi sürecinden
beri hızla tırmanan gerginliğin hepimize zarar veren boyutlara
ulaşması ihtimali artıyor demektir... O tiviti atan arkadaş hep
Erbakan taraftarıydı, bu yüzden kimse onunla ilişkisini
kesmiyordu. Şimdi onun da üslubu hiç olmadığı kadar sert (ve
maalesef “it sürüleri” dediği kişiler arasında çok eski
arkadaşlarının da olduğunu kavrayamıyor), diğerleri de
eskisiyle kıyaslanmayacak kadar hoşgörüsüz yaklaşıyorlar
ona... Bir arkadaşın mesajı bu gerginlikten hepimizin ne
kaybettiğini açıklıyor: “İlk kez eski bir arkadaşımı
listeden çıkardım.”
Liseden
mezun olduğumuzda 12 Eylül rejimi sona ermiş, Turgut Özal
Başbakan olmuştu. Sonraki yıllarda Çiller, Yılmaz, Erbakan,
Ecevit gibi yöneticilerin idaresinde yaşadık. Aramızda siyasi
görüş farklılıkları tabii ki vardı, ama kimse ötekiyle kavga
etmedi, ilişkisini kesmedi. Bunu bugün yapıyorsa, “Aynı uçuruma
bakarken” başlıklı yazımda anlatmaya çalıştığım hale
biraz daha yaklaştık demektir, yani gerginlik halktan kişiler
arasında çatışmalara dönüşüyor.
İstanbul'da
Kadıköy vapurunda sıradan vatandaşlar birbirine girdi, AKP
taraftarları arabalarla, sloganlar atarak, marşlar söyleyerek geç
saatlerde Cihangir'de dolaşıyor. İzmir'in çevresindeki büyük
sitelerden birine propoganda amacıyla dışarıdan gelen iki otobüs
dolusu AKP'li, kendilerini tencere-tavayla (ve tabii ki “hırsız
var”, “katil var” sloganlarıyla) protesto eden site
sakinlerine sopalarla, demir çubuklarla saldırdılar. Kavga
çıktığını gören komşuların yetişmesiyle dışarıdan
gelenler dayak yeyip kaçtı...
Bu
son olayı bana anlatan kişi üç çocuk babası, 49 yaşında bir
işadamı. Normalde kimseye sesini yükseltmez, ama artık siyasi
nedenlerle kavga edebiliyor, hafif de olsa yaralanıyor, yaralıyor...
Bu vahim bir gelişmedir.
Daha
bile vahimi var: Bugün CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan
adayı Mansur Yavaş şu açıklamayı yaptı: ”Devletin güvenlik
birimlerinden ulaşan bilgilere göre, bana ve ekibime yönelik ciddi
bir saldırı planlandığı, seçimler öncesi kaos çıkarılmak
için MHP tarafından yapılmış gibi CHP seçim bürolarına, CHP
yapmış gibi MHP seçim bürolarına saldırılar yapılacağı, bu
amaçla Ankara dışından 100’den fazla silahlı provokatörün
Ankara’ya getirildiği, sandıkların açılması ve sayılması
sırasında kargaşa oluşturma bilgisi ulaşılmıştır. Özellikle
Gölbaşı ve Etimesgut bölgeleri hedef seçilip, iki parti arasında
çatışma çıkarmak isteniyor.”
Asıl
adı Mahatma değildir, ulusun taktığı bu isim “yüce ruh”
anlamına gelir... Siyasetçilerimiz ruhsal açıdan onun kadar olgun
olsalardı, gerginlikten çıkar sağlamayı ayıp kabul eder,
kitlelere örnek olmak amacıyla ellerini birbirlerine uzatırlardı.
Gandi kadar sevgi dolu olmalarından geçtim, uyanık olsalardı,
Berkin'i, Burakcan'ı, 10 yaşındaki Mehmet'i umursamasalar bile
halkın ne istediğini anlasalardı, o da yeterdi: Sevginin diliyle
kuracakları cümleler onlara ummadıkları kadar oy getirirdi.
Çünkü
halk politikacılardan daha olgundur; çatışma istemez... Bir
evladın ölmesinin ne demek olduğunu bilir, böyle bir acıya
saygıyla ve şefkatle yaklaşır. O yüzden Berkin'in babası
Burakcan'ın babasını arar; ortak acıda buluşurlar. Çünkü oğul
sevgisi tüm ideolojilerden değerlidir...
Mahatma
bunu bilirdi; o yüzden bize, hemen şimdi bir Gandi lazım.
Açık
Gazete, 26 Mart 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder